-
1 prendre
Iv t1 saisir almak2 tenir -(y)a almak3 -den almak4 aller chercher gidip aramak, almak5 yerine koymak6 obtenir edinmek, ele geçirmek7 içmek, yemek [je'mec]8 nécessiter ayırmak, almak9 yakalamak10 tutmak11 yakalamak12 utiliser, faire bir şey yapmak13 prendre l'air hava almak14 prendre feu ateş almak15 prendre l'eau su almakIIv ifonctionner çalışmak -
2 frais
I1 serin [se'ɾin]2 aliment taze [taː'ze]3 taze [taː'ze]4 pas sec yaş [jaʃ]5 éclatant parlak [paɾ'ɫak]◊Elle a toujours le teint frais. — Bu genç kızın cildi daima parlak.
IIserin [se'ɾin]◊Il fait frais ce soir. — Bu gece serin.
n mfraîcheur serin hava♦ au frais soğuktaIVn m pl1 masraf [mas'ɾaf]♦ aux frais de -ın hesabına◊J'ai fait réparer la chaudière à mes frais. — Kazanı kendi hesabıma tamir ettirdim.
2 faire les frais de qqch ceremesini çekmek -
3 air
In m1 hava [ha'va]2 en l'aira yukarıyab dağıtmakc boş yere3 en plein air açık havadaIIn mhava [ha'va]♦ avoir l'air benzemek◊Elle a l'air gentille. — İyi bir kıza benziyor.
n mmus arya -
4 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
5 mauvais
I1 raté kötü [cœ'ty]2 défaillant kötü [cœ'ty]3 incompétent zayıf [za'jɯf]4 incorrect kötü [cœ'ty]5 kötü [cœ'ty]6 kötü [cœ'ty]II1 sentir mauvais kötü kokmak2 il fait mauvais hava kötü -
6 tant
1 grande quantité o kadar♦ tant et si bien que öyle ki2 quantité définie şu kadar3 tant... que -diği kadar4 tant quea o kadar ki◊Il a tant plu que le fleuve déborde. — O kadar yağmur yağdı ki nehir taşıyor.
b iken [i'cen]◊Tant qu'il fait beau, allons nous baigner ! — Hava güzelken, yüzmeye gidelim !
c -diği kadar◊Il travaillera tant qu'il pourra. — Çalışabileceği kadar çalışacak.
5 tant bien que mal iyi kötü◊Il y est arrivé tant bien que mal. — İyi kötü başardı.
6 en tant que - olarak◊En tant que médecin, je dois vous prévenir. — Doktor olarak, sizi uyarmalıyım.
7 tant mieux iyi ki8 tant pis ne yapalım◊Tant pis pour lui ! — Ne yapalım, kendi bilir !
См. также в других словарях:
hava almak — 1) (biri) açık havada gezmek Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar? A. Gündüz 2) argo (biri) umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak 3) (biri) ferahlamak, açılmak, hoş vakit geçirmek Hava alalım diye beni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava oyunu — is., tic. Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir çeşit oyun … Çağatay Osmanlı Sözlük
deniz hamamı — is., esk. Plaj Hava almak için deniz hamamlarının olduğu tarafa doğru yollandı. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
gezinti yeri — is. Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge, promönat … Çağatay Osmanlı Sözlük
tayfa — is., den., Ar. ṭāˀife 1) Bir gemide bulunan, türlü işlerde çalıştırılan sefer işçisi Kayıkta hem ben hem de tayfam uyandık. Halikarnas Balıkçısı 2) Aynı işi yapan topluluk Esrarkeş, serseri tayfası hava almak için çıkar, balık tutar, getirir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
teneffüs — is., biy., Ar. teneffus 1) Solunum 2) Temiz hava almak, dinlenmek için verilen ara Bizim mektebin teneffüs saatlerini hatırlatan bu kısa konuşma aralarında... Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler teneffüshane teneffüs zili suni teneffüs Atasözü,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
soluk — 1. is., ğu 1) Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı. R. N. Güntekin 2) Ciğerlere hava alıp verme 3) mec. Tarz Gençler dergimize yeni bir soluk getirdiler.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağırlaşmak — nsz 1) Ağır duruma gelmek 2) Hava sıkıcı ve bunaltıcı bir durum almak, bozulmak Büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi artık fark etmiyorduk. R. N. Güntekin 3) Yavaşlamak Artık yavaş yavaş göçüyor, boyu kısalıyor, teni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oyun — is. 1) Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. 2) Kumar Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar. P. Safa 3) Şaşkınlık uyandırıcı hüner Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu … Çağatay Osmanlı Sözlük